24 Aralık 2010 Cuma

Dershanecilik

Kaldırılmalı mı? Kalmalı mı? Kalacaksa nasıl olmalıdır?
Dershaneler okula yardımcı olması gerekirken, öğrencinin tek öğrenme yaptığı yer konumundadır. Bu sonucu doğuran dershaneler değil okullardır. Pek çok öğrenci devlet okulunda veya özel okulda nerdeyse hiç bir şey almıyor. Öğrenim için birinci sırada dershaneyi görüyor.
Bir süredir devletin dershaneleri kaldıracağız gibi deyimlerle, dershanelerden rahatsızlık duyduğu görünümü var. Sürekli değişen, bazen artan bazen azalan sınav sayıları dışında bir değişiklik olmadı ama.

22 Aralık 2010 Çarşamba

Milli Eğitim Öğretmeni ile Dershane Öğretmeni

Milli Eğitimde önceden bildiğin mesai denen makul bir kavram vardır
Dershanede Allah bilir


Milli Eğitimde sadece çocukları sınıfta tutman beklenir
Dershanede çocuklara birşey katman beklenir

Milli Eğitimde müdürler çok konuşup pek bir iş yapmazlar
Dershane müdürleri onlara göre daha az konuşur ve genelde yaparlar

15 Aralık 2010 Çarşamba

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Bihakk-ı Hazret-i Mecnun izale eyleye Hak
Serimde derd-i hıredden biraz eser kaldı
İzzet Molla

"Başımda akıl derdinden hala biraz eser var. Onu da Hakk teâlâ Hazret-i Mecnûn'un hakkı için izale eder, kaldırır da cünûn ikliminde rahata ererim."

Kitabı birkaç farklı yerden duymuş merakım uyanmıştı. Hep aklımdaydı ama aklıma düşmesinden çok sonraydı aldım. Nisanda bir yolculuk esnasında. 70 sayfa kadar ancak okuyabildim, devam edemedim. ‘’O dönem halen dersenaciydim ama’’ bahanesine sığınmak yetmez sanırım. Başlangıçta kitap yavaş ve sıkıcı da gelmişti işin aslı. Aralık ayında (artık dersaneci değilim-bol ve boş vaktim var) elimdeki birkaç kitap bitmişti. Yeni bir kitap bakınacakken aklıma yarım kalan Saatleri Ayarlama Enstitüsü geldi. Okumaya başlamazdım belki ama başladığım bir iş vardı… Bir tutuldum kitaba gece bir ikiye kadar okuyor, bırakamıyordum. Gecenin bir yarısı okurken bir yandan gürültü yapıp oda arkadaşımı uyandırmamak için de dudaklarımı ısırarak kıs kıs gülüyordum. Hacı sadece şunu söyleyeyim, manyak bir kitap.

14 Aralık 2010 Salı

Saçlarım ve Kılık Kıyafet Yönetmeliği

Milli eğitimden istifa etmemdeki 4-5 nedenden biri de saçımı uzatamamaktı.

Adamlar hangi tarihte yaz uygulamasına geçilerek ceketsiz gelinebileceğinin tarihini bile yazmış. Hemde bilmem kaç sene evvel, yani o yıl sıcaklar erken gelmiş, geç gelmiş ona bakmadan. Hem sıcak da soğuk da bana değil mi, sen nerden buna tarih koyma hakkını elde ediyorsun ki diye hiç birimizde sormadık. Aslında soramadık, kendi aramızda konuştuk ama bu kadarınada yeltenen birini nasıl sorgulayabilirdik ki.
Bilmem çoğunluk için öylemidir ama şu ütülü kumaş pantolonları giydiğimde ağır bir yük varmış gibi hissediyorum ve kot pantolon ile yürüdüğüm gibi yürüyemiyorum. İnanın aynı dersi, ütü gerektirmeyen bir pantolonla daha yüksek performansta anlatabiliyorum. Ne yazık ki bizde nitelikle çok ilgilenilmez, insanoğlunun yapısında mıdır, bu ülke insanına ait bir özellik midir bilemiyorum.
Saç uzatma konusunda sıkıntı yaşadığım bazı dönemlerde farklı yollara sapmıştım :). Bir dönem saçımın yalnızca ön-sağ bölümünden bir tutamı uzatıp kulak üstünden arkaya doğru atıyordum. Dikkat etmedikçe belli olmuyordu. Sonra bir ara ense hariç saçımı normal (kısa olması gerekiyorki normal olsun) kestirirdim. Ensede uzattığım saçları gömleğin altına koyardım. Güvenlik noktalarını geçip atlattıktan sonra, sanırım böyle anlatmak vakaya daha uygun. Herneyse sokakta ise saçımı bağlardım.
Şimdi Milli Eğitime geri döndüm. Saçım nasıl mı?
Normal. Herhangi bir uzantı çıkıntı yok. Hoş serbest olsaydı saçımı uzatır ve kot pantolon giyerdim. Eminim çok daha iyi bir öğretmen olurdum.

11 Aralık 2010 Cumartesi

Haydarpaşa Garı

Bulunduğum şehirde mimarlık fakültesi olsaydı şimdi birde mimarlık okurdum. Genelde olduğu gibi, birşeyi olmadığı zamanında istiyorum. Yapmak istemediğimdenmidir diyecem, kendim için/kendime mimar olmayı çok isterdim. Herneyse yangının ardından çokca konuşulmaya başlanan Haydarpaşa Garı ile ilgili mimdap.org mimarlık sitesindeki bir yazıyı ve oraya yazdığım yorumu paylaşmak istedim.


Ha bu arada yazıda ve bazı yorumlarda geçen Quai d’Orsay ı ben de bilirim, buna rağmen bu yorumumu yapıyorum.

7 Aralık 2010 Salı

Ders Kitapları Üzerine

Ders kitapları eğitim öğretimde, özellikle üniversite giriş sınavına hazırlıkda pek kulanılmıyor (hatta hiç). Pek çok öğrenci eğer bir ödevi yoksa ders kitaplarının yüzünü bile açmıyor. Zaten açmamalıda. Malesef sınav hazırlık kitapları esas kitaplar gibi görülüyor. Şu aralar konuşulan ünivesite sınavlarının kaldırılması da sorunun bir çözümü olmayacaktır. Sorun ders kitaplarının yetersiz ve amaca uygun olmamasıdır.
Yabancı ders kitapları taranarak, üniversiteye gidecek bir öğrenciden beklentiler neler sorusunun cevabı düşünülerek, kağıt kalitesi baskısı ile gerçek anlamıyla esas kaynak oluşturulmalıdır. Gerekirse bir süre yabancı ders kitaplarının birebir çeviriside kullanılabilir. Piyasada konu anlatımları ile başırılı bulunan yayınları hazırlayan komisyonlarla iş birliği de yapılmalıdır.
Ücretsiz dert kitabı
Kitabı ücretsiz dağıtmanın mantığı eğitimin mecburi olması mı? Mecbur olduğumuz bir çok şeye para ödüyoruz, buna da ödeyebiliriz. Bence kitapla ilgili daha ciddi şeylere yoğunlaşmalı, çözümler aramalıyız. Öğrencilerin bir çoğu kitaba ücretini vererek alabilecek durumdadır. O halde bu ücreti ödesin, bu konuda sıkıntı yaşayacak veli milli eğitim müdürlükleri veya muhtarlıklara dilekçe ile müracat edip kendi beyanı esas kabul edilerek kitabı ücretsiz temin edebilir/edebilmelidir. Ücretini ödeyip alan öğrencinin payı ise daha iyi bir kitap için harcanabilir.

6 Aralık 2010 Pazartesi

Eğitim Öğretim Hakkında Kısa Bir Genelleme

Hem öğretmenin otoritesinin güçlendirilmesi için, hem de eğitim öğretimin kalitesini artırmak için öğretmenlerin bilimsel yeterliliğine önem verilmelidir. Bunun için denetim, hizmet içi eğitim, öğretmenin teşviği gibi her ayağı ile uygulanabilir bir model tartışmasına da ihtiyacımız vardır. Gerekirse sınıfta bırakma konusunda öğretmene daha fazla sorumluluk da verilmelidir.
Eğitim öğretim ile ilgili planlamalardaki öncelik sıralaması:
  1. Öğretmen
  2. Okul binalarının yeterliliği ( eğitime uygunluk / kullanışlılık, sınıflardaki öğrenci sayısı)
  3. Kitap ile müfredat yeterlilik ve kalitesi
  4. Laboratuar ve bilgisayar gibi donanım ve yardımcı metaryaller ( Biz ise ''Eğitimde f@tih projesi'' adı altında sondan başladık, hadi hayırlısı )
gibi olmalıdır.

Bir süre Anadolu Liselerine sınav ile öğretmen alımı yapan bakanlık şimdi bundan da vazgeçti. Bence kısa vadede bu sınav ( tüm branşlara açık olarak mevcut öğretmenler arasından branş ağırıklı bir sınav ile öğretmen seçimi ) iyi bir yöntemdi. Şimdi çok net olmamakla beraber, anladığım kadarı ile liselerdeki mevcut öğretmenler, okulun Anadolu Lisesi olması ile Anadolu Lisesi öğretmeni olacak.


*Eser Karakaş'ın ''Eğitimde McKinsey Raporu'' adlı köşe yazısından

McKinsey daha bir hafta önce, 29 Kasım’da, eğitim-öğretim süreçlerinin kalitesi üzerine, üzerinde düşünülmesi gereken bir Rapor açıkladı; internetten bu Rapor’un sunumunu izleyebilirsiniz.
Aslında elimizde, yine McKinsey’in 2007 senesinde yayınladığı son Rapor da var.
Üç yıl arayla gelen bu iki rapor arasında, benim ilk saptamalarıma göre, bulgular ve sonuçlar düzeyinde çok büyük farklar yok.
Bu kısa köşe yazısında McKinsey’in yirmi ülke/bölgeyi temel alarak yaptığı araştırmanın sonuçlarını özetlemeye çalışacağım.
2007 Raporu’nun 29 Kasım 2010 çalışmasında da ısrarla tekrarlanan ana fikri çok hoş: “İyi eğitimci olmadan iyi eğitim, çok iyi eğitimci olmadan da çok iyi eğitim olmaz”.
McKinsey yeni Raporu eğitim-öğretim iyileşme aşamalarını dörde ayırmış: kötüden (poor) kabul edilebilire (fair), kabul edilebilirden iyiye (good), iyiden çok iyiye (great), çok iyiden mükemmele (excellent).
Kötüden kabul edilebilire geçmenin kriteri büyük öğrenci sayılarının temel, en temel konularda (basics), mesela okuma ve dört işlem konusunda sorunsuzlaşması olarak tanımlanıyor; parantez içinde McKinsey’in kullandığı terminolojiyi veriyorum.
İyiden çok iyiye, çok iyiden mükemmele geçiş ise adeta tümüyle öğretmen kalitesine (McKinsey kalibre diyor) endekslenmiş; iyi öğretmen seçmek, öğretmenlik mesleğinin toplum gözünde değeri, öğretmenlerin gelir düzeyleri, mesleğin çekiciliği, öğretmenlerin meslek içi yetişmesi, meslektaşlardan öğrenmek (peer education) temel kriterler.
Öğretmen geliri konusunda kriter ise öğretmenin senelik net gelirinin o ülkenin kişi başına düşen senelik gelirinin ne kadar üzerinde ya da altında olduğu.

http://www.stargazete.com/egitim/yazar/eser-karakas/egitimde-mckinsey-raporu-313535.htm


*Yaşar Özay'ın ''Başarılı öğretmen başarılı öğrenci'' adlı köşe yazısından

Öğrencilerimiz ne istediğini bilmeyen, yaratıcı düşünceden yoksun olarak yetişiyor. Böyle olmasının başlıca nedeni, öğretmen yetiştirme politikamız.
Öğretmenleri hizmet içi eğitimde eğitmek ise göstermelikten ileri gidemedi. Bu durumda eğitim seviyemizi yükseltmek için zaman geçirmeden acil önlem almak gerekir. Yapılan teknolojik yatırımların yanına başarılı öğretmeni eklememiz gerekir. Yoksa yatırımların içi boş kalır. Vakit geçirilmeden "Eğitim Bilimleri ve Öğretmen Yetiştirme" alanında öğretmenlerin tezsiz yüksek lisans programlarına girmesini sağlamalıyız. Öğrencileri dershanelere ve özel ders almaya mahkûm eden sınav sistemini gözden geçirmeliyiz. 2050'li yıllarda Türkiye'nin dünyanın en başarılı ülkesi olması için yeni eğitim politikaları hazırlamak zorundayız. Ayrıca öğretmenlerin kendilerini daha iyi yetiştirmeleri için uluslarası toplantılara katılmalarını sağlayacak olanaklar sağlanmalıdır.
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ozay/2010/12/01/basarili_ogretmen_basarili_ogrenci


* Nuran Çakmakçı'nın ''Katar, eğitim ve innovasyon'' adlı yazısından. Not: Bu alıntıyı sonradan ekledim.

Bizde ise eğitim yap boz tahtasının ötesine gidemiyor. Sistemlerin sürekli değiştiği ülkemizde eğitimde yenilik denince ne yazık ki siyasilerin aklına sadece sınavlar geliyor.
http://www.hurriyetegitim.com/haberler/10.12.2010/katar-egitim-ve-innovasyon.aspx

29 Kasım 2010 Pazartesi

Türkiye'de Eğitim-Öğretimdeki Asıl Problem Nedir?

Sürekli değişen sınav sistemleri
Bir türlü karar kılamadığımız öğretim yöntemi
Öğretmenlerin eğitim-öğretim süreci devam ederken atanmaları
Öğretmen yetiştirme konusundaki karar veremeyişlerimiz. 40 günde bile öğretmen yaptık, denemediğimiz absürtlük kalmadı diyorum ama her defasında yeni birşey bulunabiliniyor.
Öğretmen maaşlarının diğer meslek grubu memurlarına göre sıralamadaki yeri.
Ders kitapları, müfredatlar
Sayısını bilemediğim okul türü çeşitliliği
Okulların sundukları ile, üniversite girişi için öğrenciden istenenlerin birbirinden farklı olması vs vs
Cevabını aradığım, bu sorunlara ayrı ayrı mı bakmalıyız, yoksa tüm arızalar tek bir sorundan mı kaynaklanıp çıkıyor?

Eskiden bir acayiplik gördüğümde bu böyle olmaz, nasıl şunu şunu düşünemezler derdim. Okuduklarım, duyduklarım, izlediklerimden sonra meğer aslında neler  düşünülüyormuş, o kadarını da düşünemeyen benmişim diyorum. Eğitim-öğretim sistemimizden  herkes bu kadar şikayet edip yakınırken, kişilere ve zamana bağlı olmadan sürekli aynı durum devam ediyor. Şeytan diyor ki eğitim-öğretim faliyetlerinde herşey kasıtlı olarak bir keşmekeşin içine, bir düzensizliğe itiliyor, hiçbirimizin memnun olmadığı bu durum aslında bilinçli oluşturulan bir sonuçtur.
Hadi ordan sen de...

28 Kasım 2010 Pazar

Öğretmen Yetiştirme Nasıl Olmalıdır?

''Kem alet ile kemalat olmaz.''

Eğitim fakülteleri üniversite bünyelerinde Eğitim Enstitülerine dönüştürülmelidir.

Fakülte mezunları Fen-Edebiyat veya diğer herhangi bir fakülte mezunu lisans eğitiminin ardından, öğretmenlik yapmak istiyorsa tercih ettiği branşta iki yıllık eğitimini aldıktan sonra öğretmen ünvanı kazanmalıdır. Bu iki yıllık enstitü eğitiminin ikinci yılı ağırlıklı olarak okullarda staj şeklinde geçmelidir. Farklı disiplinlerde eğitim görmüş, ardından alan eğitimi ve formasyon almış, stajını yapmış kişiler öğretmen kadrosunu teşkil etmelidir.

İki yıllık eğitimde formasyonun yanında öğretmene yabancı bir dil de kazandırılması amaçlanmalıdır. Edebiyat ve Tarih branşlarında Osmanlıca önemsenmelidir. 

Mezun olan öğretmen adayı KPSS veya türevi herhangi bir sınav olmaksızın atanması yapılmalıdır. KPSS veya türevi bir sınav memur alımında kullanılmaya devam ettirilecekse de öğretmen alımı için eleme, enstitüye girişte yapılmalı ardından KPSS benzeri sınava gerek duyulmamalıdır.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Güz Okumalarım

BOZKIRIN SIRRI
TÜRK PEYGAMBER
Ahmet Turgut

arka kapak:
Üç bin yıl önce Bozkırdaki yarı-göçerler henüz 'Türk' adıyla bilinmezken doğdular...
Erkek;
'Çadırı tutan ana direk' olması için 'Öktem' diye çağrılırdı.
'Yüz yirmi dört bin Peygamber'den biriydi o...
İkizi;
Müjdelenen 'Yoldaş'ın eşi ve 'sırrın anası'ydı.
Tarihçiler onu 'Aşena' diye andı...

UFUKLARIN SULTANI
FATİH SULTAN MEHMET
Mustafa Armağan

arka kapak:
Bosna'nın fethinden önce, Mayıs 1463'de tebdil-i kıyafet ederek bir derviş kılığında Fransisken rahibi Fra Angel Zuizdovic'le görüştüğü söylenen Fatih'in portresi herşeyi açıklıyor. Bu görüşmeden, bildiğimiz meşhur ahidname çıkmıştır. Hani şu, 'Hiç kimse ne Hristiyanlara, ne de kiliselerine dokunmayacak, kaçanlara özgürlük ve güvenlikleri verilecek, geri dönebilecekler ve manastırlarında, hakimiyetim altındaki topraklarda yaşayabilecekler' diyen ve bugün Fonitsa'daki manastırda saklanan altın değerindeki ferman...
Fatih'in gayesi, insanlığın yüzünü Doğu'ya veya Batı'ya çevirmek değildi. Önemli olan, insanlığın yüzünü yerlerin ve göklerin yüce yaratıcısına çevirmekti. Onun görevi, toprağı gübrelemek, çapalamak ve aşılamak, velhasıl zemini hazırlamaktı. Ama bunun için de uygun bir toprağın olması gerekiyordu ve fetih tam da bunu sağlıyordu.

alıntı:
Kitabta daha önce duymadığım bana ilginç gelen birşey: 1443 yılında, Mola Gürani'den ders alan Şehzade Mehmet'in yanında üç kişi daha varmış. Bunlardan biri, Arnavutların ünlü asi beyi Aleksandr Kastriyota, müslüman deyişiyle İskender Beğ. Babasının rahat durması için rehin alınıp ıslah edilmek üzere saraya gönderilmiş. Diğer iki talebe ise Eflak Voyvodası Vlad Tepeş'in çocuk yaştaki iki oğlu: Büyük olanı, sonradan Kazıklı Voyvoda olarak tarihe geçen Drakula romanına konu olan V. Vlad ile yüzünün ve kalbinin temizliği ile 'Güzel' sıfatıyla anılan ve ileriki yıllarda 'Dergh-ı Ali mülazımları arasına giren küçük kardeş Radul. Kazıklı Voyvada nam-ı diğer Drakula meğer Fatih'in bir dönem sınıf arkadaşıymış.


  
ÇELİK ÇEKİRDEK
TÜRKİYE'DE DERİN DEVLETİN TARİHİ
ÖZEL EK: HANİFİ AVCI OPERASYONUNUN PERDE ARKASI
Şamil Tayyar

arka kapak:
Aynı aklın ürünü, aynı merkezden yönetilen ve asırlara yayılan yüzlerce örgüt, küçüklü büyüklü binlerce operasyon, onbinlerce aktör... Kökleri Nizamülmülk'e dayanan, yüzyıllar içinde sızmalar sonucu kabuk değiştiren, sonunda dalları Ergenekon'u sarmalayan aypının tarihi: Çelik Çekirdek.
  • Selimiye Kışlası asırlarca hangi ekibin merkezi olarak kullanıldı?
  • Mason Locaları ile Ergenekon Operasyonu arasındaki ilişki ne?
  • Enver Paşa hükümetini darbe ile indirme teklifini Atatürk'e kimler götürdü?
  • Türkiye'yi Osmanlı'dan koparan, Cumhuriyet'in ilanı mı Lozan'ın imzalanması mı?
  • Cumhuriyet'i Osmanlı Derin Devleti mi kurdu?
  • İsmet İnönü, Mustafa Kemal'i nasıl tasfiye etti?
  • Adnan Menderes'in kendisini idama sürükleyen ilk iki hamlesi neydi?
  • Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar'ı hangi general ikna etti?
  • İstihbarat Dairesi, AK Parti hakkındaki kaptma davasına nasıl delil üretti?
  • Hanefi Avcı'nın 13 yıl önceki açıklamaları aldatmaca mıydı? Susurluk'u perdelemeye mi çalıştı? Aslında O, bilinenin aksine Mehmet Ağar'ın adamı mı?
  • Captagon Operasyonu Kilim'de tutuklanan Abdülkadir Ekicioğlu, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Aslan'ı yakan Habib Kanat'la Hanefi Avcı arasında nasıl bir ilişki olduğunu öne sürdü?
  • Hanefi Avcı, AK Parti Operasyonu'nda nasıl bir rol üstlendi? Eski İstihbarat Daire Başkanı Hüseyin Namal'la Eskişehir'de neden buluştu? İstanbul'da hangi MİT görevlisi ile neler görüştü? Adlarına telefon aldığı öğrenciler kim?


BEATRİCE'TEN SONRA BİRİNCİ YÜZYIL
Amin Maalouf

arka kapak:
Dünya bir felakete doğru dolu dizgin koşuyor. Kötüye kullanılan bilim insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Yeni doğan çocuklar büyük oranda erkek, çünkü ''oğlan'' olsun istiyordu herkes. Buyrun, bilim dilekleri yerine getirdi sonunda.

alıntılar:
  • Işık nasıl gölgeyi büyütürse, iletişim araçları da bilinçsizliği öyle yaygınlaştırıyor; ışıldak ne kadar güçlüyse, gölge de o kadar koyu oluyor.
  • Gelecek tamamıyla şimdinin içinde barınır ama maskelenmiş, şifrelenmiştir ve düzensizdir.
  • Yirmi yılda kırk sağlam kitap okursan, ama adam gibi okursan, dünyaya korkmadan bakabilirsin.
  • Bu kadar çok gazete, radyo ve televizyon varken insan sonsuz sayıda farklı düşünce duyacağını sanıyor. Sonra tam tersi olduğunu fark ediyor: Bu sözcüklerin gücü, o an egemen olan düşünceyi, başka sesleri duyulmaz hale getirecek kadar abartmaktan başka işe yaramıyor.
  • Yaşamın öbür ucuna geçmeden önce herkes için iyi bir düşüşün gerekli olduğuna inandım sonunda.
  • Denize bir şişe bırakıldığında, elbette biri bulsun istenir; ama şişeyle birlikte yüzülmez.

23 Kasım 2010 Salı

Eğitimde "f@tih" projesi

40 bin okulda sınıflara akıllı tahta koyulup, sınıflarda sıralara bilgisayarlar konulacak ve okullara çok amaçlı fotokopi makineleri dağıtılacak.
Keşke Milli Eğitim'in bir öncelikler listesi olsa...

Sınıf mevcutlarını 20li rakamlara çeksek.
Okullaşmayı artırıp, tekli eğitime geçerek sabah karanlıkta girip akşam karanlıkta çıkmayı bırakabilsek.
Önce bunları halletsek.
Okullara yeterli sayıda temizlik elemanı ve temizlik malzemesi sağlasak. Böylece okulda da tuvalete gidebilmeyi sağlayıp prostat vakası sayısını düşürsek.

Nedense aklıma "ayranı yok içmeye, atla gider sıçmaya" demek geldi. Dilerim ben yanlış düşünmüşümde, büyüklerimiz doğru düşünmüştür.

9 Kasım 2010 Salı

En Sevdiğiniz 5 Kitap

Twitterdan takip ettiğim Elif Şafak'ın gönderdiği bir link, sevdiğiniz beş kitabı tanıttığınız bir site. Elif Şafak gibi 5 kitap seçmeye çalıştım ben de. Aslında çok fazla kitap okumamıştım bunu tekrar hatırladım, her ne kadar çok okuduğum bilinse de. Yada bizde kitap okumak bile “çok okuyor” grubuna dahil edilmen için yeterli veya bunun için 40-50 kitap barındıran bir kitaplık sahibi olman... Yaşamının her yılına bir kitap düşüyor olması bile çok kitap okuduğunu gösteriyor buralarda…
En sevdiğim beş kitap? Dostoyeski her listede olmalıymış gibi geliyor nedense. Dostoyevski'den "Karamazov Kardeşler".
Ken Kesey'in "Guguk Kuşu" aslında yaşadığım/yaşadığımız hayata ne kadarda yakın bir roman. Deliler hastanesinde değilim belki ama, bir şekilde normal sayılman yada kimsenin seni rahatsız etmemesi veya bir topluluk yaşamında yer alman için istemediğimiz, arzulamadığımız şeyleri yapıp duruyoruz. Daha kötü bir durum oluşmaması için önümüze sürülmüş bu yaşamı yaşamayı tercih ediyoruz. Sevmediğimiz işler, bize bir şey kazandırmayan ama bizden istenen şeyler. Tersini denediğinde delisindir artık ve herkes senin bu yeni konumuna karşı birleşiyor sanki. Herşeye rağmen denediğin için teşekkürler Mcmurphy, bir kaç kez okunacak bir roman.
Kitaplarda  yaşanan öyküler ne kadar sıkıntılı, zor, tehlikeli olursa olsun mutlu sonla bitmeleri en çok hoşuma giden durum sanırım, J. R. R. Tolkien'in masalı "Yüzüklerin Efendisi" .
Richard Feyman, harika bir adam, müthiş bir fizikçi, hiç olamadığım kadar da esprili, hem kafasına buyruk yaşadığını da söyleyebiliriz. Sanırım onun gibi olmak isterdim. R. P. Feynman “Eminim Şaka Yapıyorsunuz Bay Feynman” kitabını anmadan olmazdı.
5. kitaba mı geldik? Don Kişot? Küçük Prens? Günümüzde yaşayan yazarlardan olmaz mı, Amin Maalouf'dan, Elif Şafak'tan? Belki sadece bir tarih kitabı yada bir atlas. Beşincide biraz zorlandık gibi, bir şiir kitabı olsun bu da, Sezai Karakoç “Şiirler - monna rosa”.
Meraklısına sitenin linki: http://fivebooks.com/interviews/elif-shafak-on-turkey

2 Kasım 2010 Salı

Müjde Pansiyon

Metin; Pansiyonun işletmecisi. Şuan kurulu olan Batman'ın bulunduğu bölgenin çoğu dedesininmiş, tapu yapmadığı için birşey iddia edememişler. Çok iş fırsatı kaçırmış. Pansiyondan çıktığını görmedim.

Tekin; Metin'in erkek kardeşi. 19-20 yaşında, bilgisayardan iyi anlıyor. Geçen seyredeceğim bir filmin alt yazısı çıkmıyordu, halletti hemen.

Ergün Bey; Oda arkadaşım. 43 yaşında, benim gibi dershaneyi bırakmış,bu yıl gelen açıktan atamalardan. En sinir bozucu olaylardan bile bir espri eğlence çıkarabiliyor. Şanslıyım.

Mütahit; Gece 2ye kadar internette, ciddi bir halle wirelessin en iyi çektiği odaların etrafında toplandığı salondaki köşe masadadır hep. İşlerle ilgili bir problemler var, internetten birşekilde halletmeye çalışıyor sanıp üzülürdüm. Meğer nette sadece okey oynuyormuş, hatta belli bir sayının üzerinde oynadığından bir kaç masa kontrol eden, oyuncu atan önemli bir pozisyonu varmış. kahvehane sahibi gibi bişeymiş meğer.

Yemek Yapan Bayan; Geçen menüde tavuklu bir yemek vardı. Tabildotuma tavukların yanındaki patatesleri koyduktan sonra tavukta istermisin dedi. Sesimi çıkarmadım, tabildotu uzattı, o günden sonra pek pansiyonda yemek yemiyorum.

Serkan; Bizim Mahir'in okulunda öğretmenmiş, odamıza geçen gelmiş tanışmıştık. Sabahları tuvalete giderken o da diş fırçalıyor.

Yatağa Yapışık Çocuk; Sabah, öğlen, akşam sürekli sırtını yatağın başlığına vermiş, dizlerini uzatmış üzerinde bilgisayarı. Daha hiç o yatağı boş, yada o çocuğu başka bir şekilde görmedim. Bir haftadır odanın kapısı kapalı olduğu için artık görmüyorum.

Sait; Temizlikten sorumlu, hiç şikayet ettiğini duymadım. Saçlar uzun, on parmakta yüzük, bileklerde gümüş bileklikler. Geçen adam boyu bir fotoğraf çerçeveletip getirmişti odasına asmaya. Polat Alemdar'la  kendisi, fotoğrafçıda yaptırmış.

Müjde; Metin'in kardeşi, Tekin'in ablası, pansiyona ismini veren kişi. Bunların beş kardeşi de Ankara'daymış. O da bu yıl gelmiş Batman'a pansiyon işletmesinde yardım ediyor, pansiyonun bayan bölümüyle de ilgileniyor.

26 Ekim 2010 Salı

Bir Batman Gününden

Bugün saat 9 da kalktım, pansiyondaki oda arkadaşım sabahçı olduğundan çıkmıştı. Pet bardağa sallama çayımı aldım. Bazen erinip simit almaya çıkmazsam diye dolaba bisküvi atmıştım, böylece günün menüsü tamamdı. Kahvaltımı yaptım, internetten biraz gazete okuyup, twitter daki timelineımı kontrol ettim.
Geçen öğrencilerimden biri alıştınız mı hocam Batman'a dediğinde, bu memlekette 34 yaşına ulaştım, alışma gibi bir sorunum olur mu hiç dedim.
Burada ki günler sanırım biraz hasret, biraz sıkıntı, biraz da kendine vakit ayırmak şeklinde geçiyor. Dershanedeyken mesai aralığımız çok genişti. Yaz tatili, ramazan ve kurban bayramı tatili dışında mesaim ortalama akşam 8 gibi bitiyordu. Haftalık tatil, şubat tatili yoktu, resmi bayramlarda da çoğunlukla ders yapılırdı. Şimdi çok fazla boş vakit oluştu. Uzun süredir kitap okumayı bırakmıştım, yeniden okuyorum.




Batman İzlenimlerim

Milli Eğitime geri dönüş yaptım, atamam Batman'a oldu. Burada ilk dikkatimi çekenlerden biri 7 den 70 e herkesin ağzı çok küfürlü. İlkokul 3. sınıf öğrencisi kalkıp arkadaşını şikayet ederken öğretmenim bana a...s... dedi diyor. Kızlar içinde geçerli bu. Hastaneye gitmiştim yaşlı bir adam, bir bayan ve ben sıra bekliyoruz. Doktor 9.30 da gelecekmiş, bir kaç dakika var. Yaşlı adam doktorun hiç birşeyini bırakmadı, sebebi de neden birkaç dakika daha erken gelmez!
Ve herşeye sanırım taş atıyorlar. Geçenlerde, büyük takımlardan herhangi biri Batman'a gelmemiş diye kalkıp gelen Fenerbahçe otobüsünün bile taşlandığını duyunca şok olmuştum.
Okulda bahçe nöbetçisiyim, öğrencilerin birkaçı bahçedeki bir kum yığınına çıkmış, bahçe duvarına neredeyse bitişik olan trafoyu taşlıyorlar.
Geçen de okul çıkışı gelen bir polis otosunu taşlamışlar. İçerde biraz bağırdım bunlara, Hırsız evinize girdiğinde, biri sizi tehdit ettiğinde kimi arıyorsunuz! vs diye biraz polis kavramını açtım, benim sınıftan taşlayan yokmuş.

Öğretmenlikte 12. yılım çevremdekiler ile birlikte eğitim sektöründen birçok şey yaşamış, görmüş, duymuşum ama hiç Batman İl Milli Eğitim Müdürlüğü gibisine şahit olmamıştım. Burada göreve başlayalı 8 hafta kadar oldu. Haftada iki gün Milli Eğitime gidiyorum, görevlerini yapsınlar diye, ama daha sadece kimlik bilgilerim girilebilmiş. Halen daha aday öğretmen görünüyorum ve halen hizmet birleştirmem yapılamadı. Konunun ayrıntısına gerek yok ama işlerini yapmalarını sağlamak için ya bir yerden selam götürmek ya da kavga etmek gerekiyormuş. Ben selam götürdüm birilerinden kimlik bilgilerim tamamlandı. Kalanı içinde yarın kavga etmeye gideceğim. Yirmi defadır gidip aynı şeyi istemişsin fark etmez, kimse ne mahcubiyet duyuyor ne de kaçıncı gitmiş olduğununla ilgileniyor.

Buralar da kaçak elektrik caiz
Geçen öğretmen arkadaşlardan biri elektrik faturasını yatırmak için tedaşa gitmiş. Adam faturanın 120 Lira olduğunu görünce, yazık değil mi elektriğe bu kadar para ödüyorsun, şu sokağın köşesindeki elektrikçiye selamımı söyle evine hat çeksin diyor.
Geçen gün akşam gezmesine/tanışmaya gittiğim evin sakinleri anlattı: Ev sahibi evi gezdiriyor, evin en önemli özelliğini ise en sona saklamış. Meğer elektriği kaçakmış! Arkadaşlar bunu duyunca biz tutmuyoruz öyleyse diyince tamam ben hallederim demiş. Kaçak olduğunu söyleyince hemen tutulacağını düşünürken, evsahibi de bu garip adamlara(!) şaşırmış olmalı. Geçen gün ise fark ettikleri bir şarteli indirdiklerinde elektirk sayacı dönmüyormuş, meğer şartel ile adam sorunu halletmiş. Herneyse kiraladıkları bu evin sahibi tedaş'ta çalışıyor.

Kürt Milliyetçiliği
Arkadaşım Mahir, bana artık sokakta kendimi güvende hissederek yürüyemiyorum diyor. Eskiden de terör vardı, hatta hizbullahı vs vs, gündüz saat 3'den sonra kimse dışarı çıkmazdı, bir sürü faili meçhul cinayetin işlendiği o dönemlerde sokakta kendimi daha güvende hissederdim diyor. O dönemdeki insani ilişkilerden de bahsediyor ama asıl sebep şunu söylüyor: O zaman kürt milliyetçiliği yoktu, 4-5 yıldır kürt milliyetçiliği var artık diyor.
Terör hem o dönemin hem de şu anın ortak sorunu, burada yeni yeni oluşan veya gelişen bu kürt milliyetçiliğinin sebebi ne, ne değişti de bu şekli aldı bilemiyorum.

Batman ve Elazığ
Cuma okul çıkışı servis beni otogara bıraktı, son otobüsle Elazığ'a döneceğim. Yanımda oturan genç sizi yine görmüştüm dedi. Biraz kurcalayınca geçen haftada birlikte yanyana gittiğimizi fark ettik. Yine hiç konuşmuyordunuz hatırladım dedi.
O'da Fırat Üniversitesin'de formasyon alıyormuş. Cuma akşamdan otobüse biniyor, bir arkadaşında geceliyor cumartesi akşam derslerden sonra Batman'a dönüyormuş. Bana Batman'ın düşünce olarak Elazığ'a göre ters olduğunu söyledi. Telefonunu vermek istedi, bir sıkıntı olursa ararsınız hocam dedi. Bir sıkıntı oluşturacak kadar abartılmasına katılmıyorum, telefona gerek olmadığını söyledim. Üniversiteyi okuduğu Urfa yada Diyarbakır'da yabancılık çekmemiş. Buralar Batman'a benziyormuş. Ama Elazığ'a alışamamış. Elazığ, Ankara gibiymiş.
Batman'dan Elazığ'a dönüşte bana da, olduğundan daha büyük, temiz ve yeşil görünüyor Elazığ. Hava değişiyor hemen, Ankara gibi.. :)

Memur Adaylarına ve Tayincilere
Batman'da görev yaparken fark ettiğim şu: Batman, Siirt, Şırnak, Hakkari, Bitlis, Muş, Van, Diyarbakır (ulaşım avantajları göz ardı edilirse) illeri içinde görev yapılabilecek en ideal şehir Batman.

19 Ekim 2010 Salı

merhaba blogum

Bi bakim nasıl olcak.
Daha önce websayfası (karalamaca.com) deneyip, web sayfası yapmakla ilgili bilgi eksikliğinden pek bişeye benzetememiştim. Şimdi bloger ile birşeyler deneyeyim. Umarım buradan güzel şeyler paylaşabilirim.