24 Aralık 2010 Cuma

Dershanecilik

Kaldırılmalı mı? Kalmalı mı? Kalacaksa nasıl olmalıdır?
Dershaneler okula yardımcı olması gerekirken, öğrencinin tek öğrenme yaptığı yer konumundadır. Bu sonucu doğuran dershaneler değil okullardır. Pek çok öğrenci devlet okulunda veya özel okulda nerdeyse hiç bir şey almıyor. Öğrenim için birinci sırada dershaneyi görüyor.
Bir süredir devletin dershaneleri kaldıracağız gibi deyimlerle, dershanelerden rahatsızlık duyduğu görünümü var. Sürekli değişen, bazen artan bazen azalan sınav sayıları dışında bir değişiklik olmadı ama.

22 Aralık 2010 Çarşamba

Milli Eğitim Öğretmeni ile Dershane Öğretmeni

Milli Eğitimde önceden bildiğin mesai denen makul bir kavram vardır
Dershanede Allah bilir


Milli Eğitimde sadece çocukları sınıfta tutman beklenir
Dershanede çocuklara birşey katman beklenir

Milli Eğitimde müdürler çok konuşup pek bir iş yapmazlar
Dershane müdürleri onlara göre daha az konuşur ve genelde yaparlar

15 Aralık 2010 Çarşamba

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Bihakk-ı Hazret-i Mecnun izale eyleye Hak
Serimde derd-i hıredden biraz eser kaldı
İzzet Molla

"Başımda akıl derdinden hala biraz eser var. Onu da Hakk teâlâ Hazret-i Mecnûn'un hakkı için izale eder, kaldırır da cünûn ikliminde rahata ererim."

Kitabı birkaç farklı yerden duymuş merakım uyanmıştı. Hep aklımdaydı ama aklıma düşmesinden çok sonraydı aldım. Nisanda bir yolculuk esnasında. 70 sayfa kadar ancak okuyabildim, devam edemedim. ‘’O dönem halen dersenaciydim ama’’ bahanesine sığınmak yetmez sanırım. Başlangıçta kitap yavaş ve sıkıcı da gelmişti işin aslı. Aralık ayında (artık dersaneci değilim-bol ve boş vaktim var) elimdeki birkaç kitap bitmişti. Yeni bir kitap bakınacakken aklıma yarım kalan Saatleri Ayarlama Enstitüsü geldi. Okumaya başlamazdım belki ama başladığım bir iş vardı… Bir tutuldum kitaba gece bir ikiye kadar okuyor, bırakamıyordum. Gecenin bir yarısı okurken bir yandan gürültü yapıp oda arkadaşımı uyandırmamak için de dudaklarımı ısırarak kıs kıs gülüyordum. Hacı sadece şunu söyleyeyim, manyak bir kitap.

14 Aralık 2010 Salı

Saçlarım ve Kılık Kıyafet Yönetmeliği

Milli eğitimden istifa etmemdeki 4-5 nedenden biri de saçımı uzatamamaktı.

Adamlar hangi tarihte yaz uygulamasına geçilerek ceketsiz gelinebileceğinin tarihini bile yazmış. Hemde bilmem kaç sene evvel, yani o yıl sıcaklar erken gelmiş, geç gelmiş ona bakmadan. Hem sıcak da soğuk da bana değil mi, sen nerden buna tarih koyma hakkını elde ediyorsun ki diye hiç birimizde sormadık. Aslında soramadık, kendi aramızda konuştuk ama bu kadarınada yeltenen birini nasıl sorgulayabilirdik ki.
Bilmem çoğunluk için öylemidir ama şu ütülü kumaş pantolonları giydiğimde ağır bir yük varmış gibi hissediyorum ve kot pantolon ile yürüdüğüm gibi yürüyemiyorum. İnanın aynı dersi, ütü gerektirmeyen bir pantolonla daha yüksek performansta anlatabiliyorum. Ne yazık ki bizde nitelikle çok ilgilenilmez, insanoğlunun yapısında mıdır, bu ülke insanına ait bir özellik midir bilemiyorum.
Saç uzatma konusunda sıkıntı yaşadığım bazı dönemlerde farklı yollara sapmıştım :). Bir dönem saçımın yalnızca ön-sağ bölümünden bir tutamı uzatıp kulak üstünden arkaya doğru atıyordum. Dikkat etmedikçe belli olmuyordu. Sonra bir ara ense hariç saçımı normal (kısa olması gerekiyorki normal olsun) kestirirdim. Ensede uzattığım saçları gömleğin altına koyardım. Güvenlik noktalarını geçip atlattıktan sonra, sanırım böyle anlatmak vakaya daha uygun. Herneyse sokakta ise saçımı bağlardım.
Şimdi Milli Eğitime geri döndüm. Saçım nasıl mı?
Normal. Herhangi bir uzantı çıkıntı yok. Hoş serbest olsaydı saçımı uzatır ve kot pantolon giyerdim. Eminim çok daha iyi bir öğretmen olurdum.

11 Aralık 2010 Cumartesi

Haydarpaşa Garı

Bulunduğum şehirde mimarlık fakültesi olsaydı şimdi birde mimarlık okurdum. Genelde olduğu gibi, birşeyi olmadığı zamanında istiyorum. Yapmak istemediğimdenmidir diyecem, kendim için/kendime mimar olmayı çok isterdim. Herneyse yangının ardından çokca konuşulmaya başlanan Haydarpaşa Garı ile ilgili mimdap.org mimarlık sitesindeki bir yazıyı ve oraya yazdığım yorumu paylaşmak istedim.


Ha bu arada yazıda ve bazı yorumlarda geçen Quai d’Orsay ı ben de bilirim, buna rağmen bu yorumumu yapıyorum.

7 Aralık 2010 Salı

Ders Kitapları Üzerine

Ders kitapları eğitim öğretimde, özellikle üniversite giriş sınavına hazırlıkda pek kulanılmıyor (hatta hiç). Pek çok öğrenci eğer bir ödevi yoksa ders kitaplarının yüzünü bile açmıyor. Zaten açmamalıda. Malesef sınav hazırlık kitapları esas kitaplar gibi görülüyor. Şu aralar konuşulan ünivesite sınavlarının kaldırılması da sorunun bir çözümü olmayacaktır. Sorun ders kitaplarının yetersiz ve amaca uygun olmamasıdır.
Yabancı ders kitapları taranarak, üniversiteye gidecek bir öğrenciden beklentiler neler sorusunun cevabı düşünülerek, kağıt kalitesi baskısı ile gerçek anlamıyla esas kaynak oluşturulmalıdır. Gerekirse bir süre yabancı ders kitaplarının birebir çeviriside kullanılabilir. Piyasada konu anlatımları ile başırılı bulunan yayınları hazırlayan komisyonlarla iş birliği de yapılmalıdır.
Ücretsiz dert kitabı
Kitabı ücretsiz dağıtmanın mantığı eğitimin mecburi olması mı? Mecbur olduğumuz bir çok şeye para ödüyoruz, buna da ödeyebiliriz. Bence kitapla ilgili daha ciddi şeylere yoğunlaşmalı, çözümler aramalıyız. Öğrencilerin bir çoğu kitaba ücretini vererek alabilecek durumdadır. O halde bu ücreti ödesin, bu konuda sıkıntı yaşayacak veli milli eğitim müdürlükleri veya muhtarlıklara dilekçe ile müracat edip kendi beyanı esas kabul edilerek kitabı ücretsiz temin edebilir/edebilmelidir. Ücretini ödeyip alan öğrencinin payı ise daha iyi bir kitap için harcanabilir.

6 Aralık 2010 Pazartesi

Eğitim Öğretim Hakkında Kısa Bir Genelleme

Hem öğretmenin otoritesinin güçlendirilmesi için, hem de eğitim öğretimin kalitesini artırmak için öğretmenlerin bilimsel yeterliliğine önem verilmelidir. Bunun için denetim, hizmet içi eğitim, öğretmenin teşviği gibi her ayağı ile uygulanabilir bir model tartışmasına da ihtiyacımız vardır. Gerekirse sınıfta bırakma konusunda öğretmene daha fazla sorumluluk da verilmelidir.
Eğitim öğretim ile ilgili planlamalardaki öncelik sıralaması:
  1. Öğretmen
  2. Okul binalarının yeterliliği ( eğitime uygunluk / kullanışlılık, sınıflardaki öğrenci sayısı)
  3. Kitap ile müfredat yeterlilik ve kalitesi
  4. Laboratuar ve bilgisayar gibi donanım ve yardımcı metaryaller ( Biz ise ''Eğitimde f@tih projesi'' adı altında sondan başladık, hadi hayırlısı )
gibi olmalıdır.

Bir süre Anadolu Liselerine sınav ile öğretmen alımı yapan bakanlık şimdi bundan da vazgeçti. Bence kısa vadede bu sınav ( tüm branşlara açık olarak mevcut öğretmenler arasından branş ağırıklı bir sınav ile öğretmen seçimi ) iyi bir yöntemdi. Şimdi çok net olmamakla beraber, anladığım kadarı ile liselerdeki mevcut öğretmenler, okulun Anadolu Lisesi olması ile Anadolu Lisesi öğretmeni olacak.


*Eser Karakaş'ın ''Eğitimde McKinsey Raporu'' adlı köşe yazısından

McKinsey daha bir hafta önce, 29 Kasım’da, eğitim-öğretim süreçlerinin kalitesi üzerine, üzerinde düşünülmesi gereken bir Rapor açıkladı; internetten bu Rapor’un sunumunu izleyebilirsiniz.
Aslında elimizde, yine McKinsey’in 2007 senesinde yayınladığı son Rapor da var.
Üç yıl arayla gelen bu iki rapor arasında, benim ilk saptamalarıma göre, bulgular ve sonuçlar düzeyinde çok büyük farklar yok.
Bu kısa köşe yazısında McKinsey’in yirmi ülke/bölgeyi temel alarak yaptığı araştırmanın sonuçlarını özetlemeye çalışacağım.
2007 Raporu’nun 29 Kasım 2010 çalışmasında da ısrarla tekrarlanan ana fikri çok hoş: “İyi eğitimci olmadan iyi eğitim, çok iyi eğitimci olmadan da çok iyi eğitim olmaz”.
McKinsey yeni Raporu eğitim-öğretim iyileşme aşamalarını dörde ayırmış: kötüden (poor) kabul edilebilire (fair), kabul edilebilirden iyiye (good), iyiden çok iyiye (great), çok iyiden mükemmele (excellent).
Kötüden kabul edilebilire geçmenin kriteri büyük öğrenci sayılarının temel, en temel konularda (basics), mesela okuma ve dört işlem konusunda sorunsuzlaşması olarak tanımlanıyor; parantez içinde McKinsey’in kullandığı terminolojiyi veriyorum.
İyiden çok iyiye, çok iyiden mükemmele geçiş ise adeta tümüyle öğretmen kalitesine (McKinsey kalibre diyor) endekslenmiş; iyi öğretmen seçmek, öğretmenlik mesleğinin toplum gözünde değeri, öğretmenlerin gelir düzeyleri, mesleğin çekiciliği, öğretmenlerin meslek içi yetişmesi, meslektaşlardan öğrenmek (peer education) temel kriterler.
Öğretmen geliri konusunda kriter ise öğretmenin senelik net gelirinin o ülkenin kişi başına düşen senelik gelirinin ne kadar üzerinde ya da altında olduğu.

http://www.stargazete.com/egitim/yazar/eser-karakas/egitimde-mckinsey-raporu-313535.htm


*Yaşar Özay'ın ''Başarılı öğretmen başarılı öğrenci'' adlı köşe yazısından

Öğrencilerimiz ne istediğini bilmeyen, yaratıcı düşünceden yoksun olarak yetişiyor. Böyle olmasının başlıca nedeni, öğretmen yetiştirme politikamız.
Öğretmenleri hizmet içi eğitimde eğitmek ise göstermelikten ileri gidemedi. Bu durumda eğitim seviyemizi yükseltmek için zaman geçirmeden acil önlem almak gerekir. Yapılan teknolojik yatırımların yanına başarılı öğretmeni eklememiz gerekir. Yoksa yatırımların içi boş kalır. Vakit geçirilmeden "Eğitim Bilimleri ve Öğretmen Yetiştirme" alanında öğretmenlerin tezsiz yüksek lisans programlarına girmesini sağlamalıyız. Öğrencileri dershanelere ve özel ders almaya mahkûm eden sınav sistemini gözden geçirmeliyiz. 2050'li yıllarda Türkiye'nin dünyanın en başarılı ülkesi olması için yeni eğitim politikaları hazırlamak zorundayız. Ayrıca öğretmenlerin kendilerini daha iyi yetiştirmeleri için uluslarası toplantılara katılmalarını sağlayacak olanaklar sağlanmalıdır.
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ozay/2010/12/01/basarili_ogretmen_basarili_ogrenci


* Nuran Çakmakçı'nın ''Katar, eğitim ve innovasyon'' adlı yazısından. Not: Bu alıntıyı sonradan ekledim.

Bizde ise eğitim yap boz tahtasının ötesine gidemiyor. Sistemlerin sürekli değiştiği ülkemizde eğitimde yenilik denince ne yazık ki siyasilerin aklına sadece sınavlar geliyor.
http://www.hurriyetegitim.com/haberler/10.12.2010/katar-egitim-ve-innovasyon.aspx