22 Ağustos 2011 Pazartesi

Ben de yemek yaptım

Yumurta kırmayı saymazsak hatırladığım üç yemek yapma deneyimim var. Sonuç: "açlıktan ölsem de tekrar denemeyi düşünmüyorum".

İlki bir pirinç pilavı deneyimi:

Geçmiş gün (İstanbul) ...

Pirinç pilavı yapalım akşama dedik-de nasıl yapacağız- tartışma konusu oldu. Ben İstanbul'daki teyze kızını arayayım dedim.
_ Alo, abla pirinç pilavı nasıl yapılır bi'anlatsana?
(telefonda bana anlatırken) Ben de:
_Hım, hı, tamam, hım tamam...
_(Telefonu kapadıktan sonra arkadaş) Ne oldu, ne yapcağız?
_(Ben) Anlamadım

Arkadaş annesini arıyor
_Anne pirinç pilavı yapacağız, bi tarif etsene.
_Ahh oğlummm! Aç susuz oralarda sen perişan oluyorsuun. Boş ver işi felan gel, vah yavrumm...
Kapattık telefonu.
Arkadaş:
_Dur olum, şimdi halledeceğiz.

_Alo, Nermin? (Nermin: çok fazla kişinin peşinde koştuğu yazıldığı bi'kız) Sana bir şey soracam. Ama açık ve net olacaksın. Tamam mı?
_(Nermin) Iıı taa ta-maam
_Pirinç pilavı nasıl yapılır?
_HAH HAH HA. Allah belanı versin! Ağzına sıçıyım senin, hah ha ha


İkinci deneyim, yine pirinç pilavı:

Anadolu yakasına taşındığım ilk 8 ayda tek kaldım. Nereden esti bilmiyorum yemek yapayım dedim, yine pirinç pilavı yapmaya kalktım. Herşey tamamdı da, şu pirinç su ilişkisini hatırlayamadım. Ama kararlıydım kimseye telefon etmeden kendim halledecektim. Bir ölçü pirince bir ölçü su olacakmış gibi geldi bana. Bu ölçüye göre yaptım ve sonuca ulaştım ama biraz kuru olmuştu. Pirinçler ağzımda katır kutur ses çıkarıyor. İlk yemeğim, tamamen benim emeğim kuru muru da olsa yedim. Yedim ama içim yanıyor... Bir susuzluk bastırdı, fakat su içtikçe az su ile pişirilmiş midedeki pirinçler şişiyor. İçmezsem de duramıyorum. Bir kaç bardak içip karnım iyice şiştikten sonra da hala susuzluğum dinmedi. Hatırlıyorum da çok korkmuştum, heralde çatlayarak ölen -bilinen (adli tıp sonuçlarından öğrenilecekti elbet) ilk adam ben olacaktım. Nasıl oldu bilmiyorum ama su içmeden artık durabiliyordum, neyseki öyleydi çünkü artık sınıra gelmiştim. Hislerimi şöyle özetleyebilirim, ölümden dönmüştüm.


Üçüncü deneyim:

Yurt dışındayım... Arkadaş, benim oraya gitmeme yakın 'ara sıra evde yemek yaparım' niyetiyle mutfaklı bir eve taşınmış. Arkadaşın o evdeki ilk yemek deneyimi de bana kısmet oldu. Menü: birkaç çeşit sebzenin bir arada bulunacağı bir sebzeli yemek ile makarna.
Sebzeli yemeği bir teori üzerinden giderek yardımlarımla pişirdi. Arkadaşın küpe edindiği teori şuydu: "Salih yemek pişirme mantığının çok kolay olduğunu söylemişti, geç pişenden erken pişene doğru sırası ile tencereye atacaksın. Bu kadar kolay işte". Sebzeleri geç pişenden erkene pişene doğru sıralamasını da ortak tartışmalarla karara bağlamıştık. Fena olmadı. Sıra geldi makarnaya. Yalnız bir sorun vardı. İkimiz de hatırlamıyorduk: Su kaynadıktan sonra mı makarna atılıyor, yoksa makarna ile birlikte mi suyu kaynatacaktık? Bir türlü emin olamadık. Benim önerim telefon hakkını kullanmaktı, Türkiye'yi arayacaktık ki Özgür daha akıllı çıktı, internetten bakmayı önerdi. Kolay olmamıştı belki ama sonuçta, mutfaklı bir eve taşınmış olmanın gerekleri yerine getirilmişti. Hatırladığım kadarıyla evde o yıl içinde yapılan tek yemek o olmuş. Benim açımdan ise üçüncü denemede yenilebilir bir sebze yemeğim ve makarnam olmuştu. Daha sonra olayı anlattığım biri, makarna paketinde de nasıl yapıldığının yazdığını söylemişti, işte bunu duymak aradan zaman geçmiş olmasına rağmen düşünememiş olmaktan dolayı kendimi biraz kötü hissettirmişti.

Burcuma göre iyi aşçılarmışız, belki de kolay pes eden biriyim denemeye devam etmem gerekirdi. Ama şunu özellikle açıklamak istiyorum:
- Ağız tadım yok değil. O kabağa patates demem sadece bir dil sürçmesiydi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder